Kömür tozu Adana’ya kabus gibi çöktü
Hasibe Koç, Kurtpınarı’ndaki kömür kırma-eleme tesislerinin yanı başında süren yaşamını “Okullarımız öğrenci kalmadığı için neredeyse kapanacak. Ağaçlarımızda artık meyve olmuyor, çürüdü! Otlatmaya çıkardığım hayvanlar kömür tozunun karıştığı suyu içip zehirleniyor!” sözleriyle özetliyor.
Adana’nın Ceyhan ilçesinde Kurtpınarı’nın yanı başına altı yıl önce kurulan kömür stok sahaları ile kırma-eleme tesisleri bölgede yaşayanların hayatını çekilmez hale getirmiş.
Kurtpınarı’ndaki Karayılan Mahallesi’nde yaşayan 1975 doğumlu Hasibe Koç belde sakinlerinin artan öfkesini, “Beni konuşturmayın! Biz burada ne dersek diyelim ne yaşarsak yaşayalım, bu halkın söylediği veya çektikleri kimsenin umurunda değil. 20-25 hane göçtü şimdiden. Okullarımız öğrenci kalmadığı için neredeyse kapanacak. Okulumuz, camimiz, hayvan barınaklarımız kömür tozu içinde. Ağaçlarımızda artık meyve olmuyor, çürüdü! Otlatmaya çıkardığım hayvanlar kömür tozunun karıştığı suyu içip zehirleniyor, önleyemiyorum!” sözleriyle özetliyor.
İskenderun Körfezi’ndeki ağır sanayi bölgelerinden Ceyhan’daki limanlara yanaşan gemilerden indirilen ithal kömür, yaklaşık 10 kilometre mesafedeki Kurtpınarı beldesinde kurulu kömür stok sahaları ve kırma-eleme tesislerine getiriliyor. Tesislere boşaltılan kömür burada eleklere sokuluyor. Farklı büyüklükteki eleklerden geçirilen kömür, boyutlarına göre portakal, ceviz, fındık ve toz diye tabir edilen sınıflara ayrılıyor. Büyüklüklerine göre ayrılıp paketlenen kömürler yakılmak üzere kireç ocaklarına, fabrikalara, santrallere veya evsel kullanım amacıyla satılmak üzere dükkanlara yollanıyor. Bu faaliyetlerin yürütüldüğü tesisler yaydıkları kömür tozları ve atık deşarjlarıyla Kurtpınarı ve çevresindeki yaşamı yavaş ama kararlı biçimde yok ediyor. Kırma ve elekten geçirme süreçlerinde havaya dağılan kömür tozu yetmezmiş gibi kömürün kamyonlara aktarılması ve üzerlerinde çoğu zaman branda bulunmayan kamyonların gerçekleştirdiği nakliyatlar sırasında da etraf toza boğuluyor. Tüm bunlara bir de tesisten Kurtpınarı yakınındaki tatlı sulara karışan kömür tozu ekleniyor.
Kendisi de Ceyhan bölgesinde doğup büyüyen 43 yaşındaki Hasibe Koç, 20. yüzyılın ilk çeyreğinde kurulan Kurtpınarı’na 1998’de evlendikten sonra yerleşti. Koç’un 20 yıl önce hatırladığı Kurtpınarı’ndan geriye bugün belki de beldenin ancak silik bir gölgesi kaldı. Günebakan, arpa, buğday ve nohut tarımı yapılan, pek çok kişinin hayvancılıkla uğraşıp yaşamını kazanabildiği, kışların ılıman yazlarınsa rüzgarlar sayesinde serin geçtiği Kurtpınarı’nda bugün yetişen nohutlar kömür tozu yüzünden simsiyah, hayvanlar içtikleri suya karışan kömür yüzünden zehirleniyor, belde sakinleriyse mutlulukla anımsadıkları rüzgarlar kömür tozunu üzerlerine taşımasın diye yaz aylarında artık Kurtpınarı’nı terk etmeye bakıyor.
Kırma-eleme tesislerindeki yoğunluk yazları artıyor. Yayılan kömür tozuna, yığınlar halinde bekletilen kömürün tutuşması sonucu meydana gelen koku eşlik ediyor. Bölge sakinleri geceleri bile susmayan ve uykularını kaçıran elek seslerini ise gök gürültüsüne benzetiyor. Toz, koku ve gürültü yüzünden Kurtpınarı halkı yaz aylarında bile evlerinden çıkamıyor.
Pek çok aile havadaki kömür tozunu biraz olsun azaltan yağmurların başladığı döneme dek Kurtpınarı’ndan uzak durmaya çalışıyor. Kurtpınarı sakinlerine göre, mevsimsel göçlerin yakında kalıcı hale gelmesi ve beldenin insansızlaşması son derece olası. Hasibe Koç, Kurtpınarı’ndan göçenlerin sayısının yüzü geçtiği kanısında: “20-25 hane göçtü şimdiden. Şirket yetkilileri ‘Köylü tek tek göçecek, herkes Ceyhan’dan ev aldı zaten’ diyormuş. Göçebilen göçüyor. Peki, ya imkanı olmayanlar, göçmek istemeyenler? Okullarımız öğrenci kalmadığı için neredeyse kapanacak. Okulumuz, camimiz, hayvan barınaklarımız kömür tozu içinde.”
Kurtpınarı’nda yaşayan çocuklarda astım ve bronşit gibi hastalıklar ile boğaz enfeksiyonları hiç olmadığı kadar yaygın. Yetişkinler ise “Dışarıdan gelenler bir süre burada kalınca nefes almakta zorlanıyor. Biz artık farkında değiliz, demek ki burada dura dura alışmışız!” demekle yetiniyor.
Yine de kömürden en hızlı etkilenen hayvanlar ve bitkiler oluyor. Kurtpınarı sakinleri armut, ceviz ve nar ağaçları ile üzümlerin artık meyve vermediğini, tarım bitkilerinin kararıp çürüdüğünü anlatıyor. Kömür tesislerine ait istinat duvarlardan sızan kömür tozuyla karışık suların dereye karışıp bölgenin tatlı suyunu zehirlediğini tespit etmek içinse bilimsel ölçümler yapmaya gerek yok. Kömür tesislerine ulaşana kadar berrak biçimde seyreden akarsu, tesislerin yanından geçerken bir anda kapkara oluyor. Şirketler, çıplak gözle tespit edilebilen, kolayca önlenebilecek bu sızıntı için bile harekete geçmiyor. Hasibe Koç, 2018’de üç buzağısını kaybetmesini, havadaki kömür tozu kadar, tesisten sızan kömür tozlarının suya ve toprağa karışmasına bağlıyor: “Yaz-kış hayvanları dışarı çıkarıyoruz. Kömür sahasının orada tesisten gelen simsiyah sular dereye akıyor. Otlatmaya çıkardığımda o simsiyah suyu içen hayvanlarım hasta oluyor, önleyemiyorum!”
Kömür tozu yalnızca fiziksel sağlığa yıkıcı etkiler yapmıyor; yıllar süren temizlik eziyeti Kurtpınarı halkının psikolojisini de sınıyor. Hasibe Koç, her yeri kaplayan kömür tozunu temizleyebilmek için verdiği mücadeleyi şöyle anlatıyor: “Yazları tozun en şiddetli olduğu dönemde sadece temizlikle uğraşıyorum! Merdivenleri siliyorum, 10 dakika sonra yine her yeri toz kaplıyor! Çocuklar dışarıdan gelince ayaklarını ıslak bezle silip içeri alıyorum. Çamaşırlarımızı dışarıya 10 dakika assak simsiyah oluyor. Psikolojim bozuldu!”
Kurtpınarı’nda kurulu dört ayrı kömür stok sahası ve kırma-eleme tesisleri hakkında belde halkının açtığı davalar şimdiye kadar sonuçsuz kaldı. Kurtpınarı sakinleri, idarenin kömür faaliyetlerine karşı herhangi bir yaptırımda bulunmamasından çok şikayetçi. Hasibe Koç’a göre şimdiye kadar ne açılan davalar ne de yapılan denetimler sonuç verdi: “Toz evlerimize girince aklımız başımıza geldi ama iş işten geçmişti. Tozdan, kokudan, gürültüden ötürü jandarmayı çağırıyoruz ama jandarma biraz durup gidiyor, sonra çalışmalar devam ediyor. Yetkililer gelince şirket elindeki izinleri gösteriyor, hiçbir şey yapamıyoruz! Derdimizi hiçbir mahkemeye anlatamadık! Ya tozun kalkmadığı günlerde ölçüm yapılıyor ya da denetim olacağı zaman şirketler sulama sistemlerini açıyor. O sırada kömür tozu çıkmıyor ama ölçüm bittikten sonra sular kapatılıyor, toz kalkmaya devam ediyor. Bu halkın çektikleri kimsenin umurunda değil. Şirketler buranın tek hakimi oldu. Jandarmadan da mahkemeden de korkuları yok! Para konuşuyor!”
Tüm bunlar beldede, hukuki yolların fayda etmediği izlenimini uyandırıyor. Ancak Adana, Mersin ile Hatay’dan çevre ve halk sağlığı örgütlerine ek olarak 117 yurttaş birkaç hafta önce Danıştay’a yeni bir başvuruda bulundu. Başvuruda Danıştay’dan, Kurtpınarı çevresindeki kömür depolama tesislerindeki kirletici faaliyetlerin ekosisteme ve toplum sağlığına etkilerini hesaplayacak bir Sağlık Etki Değerlendirmesi Raporu (SED) hazırlanması, Türkiye’de yürürlükteki çevre hukukunda henüz karşılığı olmayan bu raporun esaslarını belirleyecek bir SED Yönetmeliği oluşturulması, SED Raporu alınıncaya dek tesislerin kapatılması istendi.
Bu taleplere ne yanıt verileceği ya da SED Yönetmeliği’yle ilgili bir adım atılıp atılmayacağını kestirmek güç ancak kömür stok sahaları ve kırma-eleme tesislerinin çalışmaya devam etmesi halinde birkaç yıl içinde Kurtpınarı’nın boşalacağını, imkanları beldeden göç etmeye el vermeyenlerinse ömürlerini hastalıklarla cebelleşerek geçireceğini öngörebilmek için kahin olmak gerekmiyor.